Şunu ara:
21’inci yüzyıl dünya dengelerinde Suriye ve ikinci büyük oyun

Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA (Arşiv)

Fransız İmparatoru Napolyon, öncelikle küresel Başat Aktör olma hevesi ve İngiltere’ye kaptırdığı zengin Kanada ve Amerika’nın intikamını almak için İngiliz İmparatorluk ağacını kökünden sökmek (Hindistan) ve İmparatorluk yolunu kontrol etmek için Mısır’dan seferine başlarken (1798), Ruslar da aynı anda Türkistan-Kafkasya hattından, Afganistan-İran üzerinden sıcak sulara doğru savaşa başlamışlardı.

Böylece, birinci büyük ıyun da başlamış oluyordu.

En az bir asır süren ve 19’uncu yüzyılda Rusya ve İngiltere arasında, ticaret yolları ve Hindistan’ın kontrolü için, tampon ülke olarak Afganistan’da üzerinde yaşanan, “büyük oyun”un (great game) başlangıç noktası ise bugün ikincisini yaşadığımız yer olan Suriye’dir.

Ruslar, İngilizler ve son olarak Amerikalılar da birer asır arayla, İmparatorluklar mezarlığı olan, Afganistan’da bataklığa saplanırken; Napolyon hayatının başında, ihtiyar kurt lakaplı, Cezzar Ahmet Paşa da hayatının sonunda Akka’da yenilmiştir.

Napolyon son anlarında şöyle der:

Eğer, Akka’da yenilmeseydim, Hindistan’a kadar gidebilirdim. Gerçekten Napolyon, İran’ı da Rus işgaline rağmen kendine müttefik yaparken; İngilizler de İranlılara, Rusların acısını unutturmak için onları Herat’a sevketmişse de Afganlar, İranlılara unutamayacakları bir ders vermişlerdi. Deve kasabı lakaplı Ahmed Paşa ve askerlerinin dışında, 8 padişah ve dönem görecek ve sonradan dünyanın en yaşlı insanı olacak olan Bitlisli Zaro Ağa’nın, bu savaşta kahramanlığı ve tünel kazmadaki mahareti ise tüm şehit ve gazilerimiz gibi rahmetle anmaya değerdir.

Cezzar Ahmed Paşa’nın ordusunda savaşan dünyanın en yaşlı insanı unvanına sahip Bitlisli Zaro Ağa (1774-1934)
Cezzar Ahmed Paşa’nın ordusunda savaşan dünyanın en yaşlı insanı unvanına sahip Bitlisli Zaro Ağa (1774-1934)

 

Parçala, Savaştır ve Yönet (PSY)

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1917 yılının sonundan itibaren Şam ve Kudüs’ten çekilmesiyle başlayan süreçten sonra Suriye başta olmak üzere, tüm Ortadoğu; parçala, savaştır ve yönet şeklinde (PSY) Sykes-Pico anlaşmasıyla işgal edilmiştir.

Batı tarafından Ortadoğu’dan en az 108 yıldır uygulanan bu sistem, Afganistan-Pakistan, Pakistan-Hindistan-Bangladeş, Balkanlar, Güney Amerika ve Afrika’da başarıyla uygulanmaktadır.

Esasen bu strateji, çok basit ama etkili 2300 yıllık Aristo-İskender taktiğidir.

Bu dönemde Avrupa’nın ikinci Haçlı-Siyonist ileri karakolu olan İsrail’in, son Gazze, Lübnan, Yemen ve Suriye olaylarında da görülmektedir ki; İkinci Büyük Oyun’da yeni bir aşamaya geçilmektedir.

1948 yılından itibaren Filistin, 1967 savaşından beri de İsrail, Kudüs ve Golan tepelerini işgal altında tutmaktadır.

Sina Yarımadası ve Filistin de İsrail’in kontrolü altına geçmiştir.

2004 yılında ABD Dışişleri Bakanı C. Rise tarafından İsrail’de ilan edilen BOP, Büyük İsrail ve Suriye
2004 yılında ABD Dışişleri Bakanı C. Rise tarafından İsrail’de ilan edilen BOP, Büyük İsrail ve Suriye

 

Bunun başlıca sebebi ise; dünya siyasi hâkimiyeti için vazgeçilemez stratejik coğrafi konumuyla Ortadoğu, 2 su geçiş noktası (Malaka, Kızıldeniz, Cebeli Tarık ve Türk Boğazları), Doğu Akdeniz dâhil olarak dünya enerji kaynaklarının en az yarısına sahip ve 3 büyük semavi dinin mekânı olarak, 21’inci yüzyıl dünya hâkimiyeti için de tıpkı iki asır önce gibi Büyük Oyun sahası olarak görülmektedir.

Bu sahanın merkezi, (Kalbgah/Heartland) Suriye’dir.

ABD’nin II. Dünya savaşından sonra yerleştiği Orta Doğu’da, yaptırdığı ilk darbe (1949-Kürd asıllı Hüsnü Zaim) Suriye’de olmuştur.

(1953’te İran, 1958’de Irak ve 1960’ta da Türkiye’de ve tüm Ortadoğu ülkelerinde de benzeri süreç yaşanmıştır.)

1963 yılına kadar beş darbenin yapıldığı Suriye’de bu tarihten itibaren, Baas Partisi ve Batı destekli Nusayri Esad ailesinin iktidarı ve zulmü, Golan ve Lübnan’ı terk karşılığında başladığı görülmüştür.

Kasım 1970 yılında Hafız Esad iktidarı tamamen kontrol altına aldığında, Suriye Komünist Partisi Lideri Halit Bektaş, bunu “Amerikan Askeri Darbesi” olarak tanımlamış ve günümüze kadar geçen 55 yılda ABD ve İsrail, bugün, Türkiye’ye rağmen Suriye’yi tamamen işgal ve-ya imha etmek istemektedir.

2009 yılı sonunda Tunus’ta başlayan Arap Baharı rüzgârıyla, 2011 yılı Mart ayında Dera’da başlayan basit bir hürriyet isteğinin 8 Aralık 2024 yılında kadar 1 milyon insanın öldüğü, nüfusunun yarısından fazlasının ontolojik kırılmaya uğrayarak asimile olduğu, en az on milyon insanın göçmen duruma düşürüldüğü ve parçalanan Suriye’nin faciaya dönüştürülmesinde de görülmektedir ki; başkenti Kudüs olan Büyük İsrail için de, Suriye ve onun daha önce parçası olan Lübnan da Filistinlileştirilme aşamasına alınmıştır.

Bu nedenle İsrail, öncelikle Nusayri ve Dürziler üzerinde Yeni Suriye rejimini ve Türkiye’yi de parçalamaya çalışmaktadır.

5 Nisan 1946 yılında Suriye’den ayrılan Fransızlardan sonra Suriye’ye gelen ABD, CIA’nın Ortadoğu’daki ilk askeri darbesi olan 30 Mart 1949 yılındaki Suriye’deki General Hüsnü Zaim’den sonra yapılan çok sayıda Batı odaklı askeri darbelerin son halkası Hafız Esed olduğu görülmüştür:

Bu süreçte aşağıdaki noktalar dikkat çekicidir:

1.)    Esed, Filistin’deki Suriye askerlerini geri çekmiştir. Mısır’la olan ittifaka son vermiş ve Mısır’dan önce İsrail’le barış imzalamıştır.

2.)    Bölgenin petrolünü Batı’ya aktaran petrol şirketi olan Aramco’ya kapıları açmış ve Tapline petrol boru hatlarını yapmıştır. Bu nedenle H. Kissinger, 1974 yılında 100 milyon dolarlık yardım isteyen Esad’a 90’a bağışlamıştır. ABD’nin bir diğer jandarması olan İran Şah’ı da Esad’a 150 milyon dolar vermiştir.

3.)    İslam âleminin en büyük âlimlerinin yetiştiği Suriye’de, Allah demek bile yasaklanmış, camiler içindekilerle beraber yok edilmiş, Suriye’nin en büyük siyasi gücü olan Müslüman Kardeşler teşkilatına üye olmak idamlık suç sayılmış ve on binlerce kişi idam edilmiştir. Hama şehri Gazze gibi haritadan silinmiştir. Kürtleri de öncelikle ikiye bölüp (maktumim ve asil) sonra bunların bir kısmına kimlik vermek karşılığında onları Halep, Hama ve Humus’ta ihvana karşı kiralık katiller olarak kullanmıştır. Onların çocuklarını da oğul Beşar PYD ve İsrail ABD ikilisi ise DSG yapmıştır.

4.)    Başta PKK ve DAİŞ olmak üzere Sadneya ve Tedmur’da üretilen onlarca terör örgütüne yardım ve yataklık yapmıştır. Lübnan’ı ABD adına kontrol etmiş ve binlerce Müslümanı katletmiştir.

5.)    1970’lerde İsrail ve kendi iktidarı için tehdit olan en az 200 tanklık Suriye zırhlı tank birliğini Ürdün çöllerine gömmüştür.

6.)    8 yıllık İran-Iran savaşında, Arap Suriye, ne ilginçtir ki; Arap ve Baas olan Irak’a karşı acem İran’ı desteklemiştir.

7.)    Lübnan, Ürdün, Suriye ve İsrail’in kesişme noktası ve su deposu olan Golan, savaşmadan İsrail’e verilmiştir.

8.)    Suriye ordusunun İsrail karşısında tamamen imhasına kasıtlı ortam sağlanmıştır. İstihbarat ve Ordu sadece içerde baskı aracı olarak kullanılmış ve İsrail’e karşı hiçbir zaman direnilmemiştir. ABD bu zaman zarfında Şam’da son derece etkili merkezler kurmuş ve CIA, Suriye’yi fiilen yönetmiştir.

11 Eylül 2001 yılından itibaren de Bölünmüş Ortadoğu Projesine (BOP) uygun olarak bölgede kalıcı işgale doğru ilerleyen İsrail, özellikle son 14 yılda, ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı ve Rusya’nın desteğiyle Suriye’yi de Filistin gibi imha ve işğal aşamasına geçtiği geçmiştir.

Örneğin, sadece son bir haftada İsrail hava ve kara kuvvetleri Suriye’de Şam, Hama ve Humus’ta ağır saldırıları düzenledi.

İsrail’in hava saldırılarında Şam’daki Bilimsel/Teknolojik Araştırma Tesisleri, Lazkiye’deki deniz üsleri ve araçları, Hama’da Askeri Havaalanı, Humus’ta da, Türkiye’nin yerleşmeye çalıştığı T-4 Hava Üssünü özellikle hedef alındı.

Palmira yakınlarındaki bu üsse yapılan korkunç saldırıdan sonra, İsrailli bakanlar da bu saldırının, Suriye’den uzak  durması için Türkiye’ye mesaj olduğunu özellikle belirtti. Lübnan ve Yemen’i de vuran İsrail, Mısır’dan da Sina Yarımadasındaki askerlerini çekmesini istedi.

Osmanlı sonrası Ortadoğu: Fransızların işgalindeki Suriye ve genişleyen İsrail
Osmanlı sonrası Ortadoğu: Fransızların işgalindeki Suriye ve genişleyen İsrail

 

Kısaca 21’inci yüzyılda Çin ve ABD arasında yaşanmakta olan küresel hâkimiyet savaşında da görülmektedir ki Çin bile, Suriye ve İran üzerinden Batı’ya karşı vekâlet savaşını yürütmekte ve Rusya, Ukrayna karşılığında Afrika dahil bölgeden Suriye üssü hariç çekilmeyi kabul etmiş görülmektedir.

Dolayısıyla İkinci Büyük Oyun (Second Great Game) sahasına Ukrayna ve Çin de dâhil olmuştur.

Küresel hâkimiyet yolu: Koridorlar savaşı ve Suriye?

İngiliz vatandaşı Yahudi asıllı, önemli Ortadoğu uzmanlarından olan Patric Seale, “Mezopotamya’yı kontrol altına alamayan bir ülkenin, Ortadoğu’yu kontrol altına alamayacağını” iddia ederken; 19’uncu yüzyılda İngiliz kraliyet donanmasında görevli Amiral Sir Halford Mckinder ise Asya, Afrika ve Avrupa kıtasını Dünya Adası olarak görmekte, bu coğrafyanın kalbgahını (Heartland) Mezopotamya’dan başlayarak, Çin Seddini aşan ve Japonya’ya kadar uzanan bölge olarak tanımlamış, Suriye’yi de bu stratejik yolda Dünya hâkimiyetine giden yolun başlangıç noktası olarak görmüştür.

Esasen Bereketli Hilal olan, Hazar/Akdeniz ve Basra arasında Fırat ve Dicle nehirleriyle sulanan ve petrol-gaz deposu olan bu bölge, bugün maalesef, bölgeden çıkan küresel güç boşluğunun yaşandığı (Osmanlı’nın yıkılması sonucu) bataklık olarak görülmektedir.

Dolayısıyla dünyaya hâkim olmak isteyen bir ülke, öncelikle Suriye’ye hâkim olmalıdır.

Sümer, Asur, Pers, İskender, Roma ve Osmanlı için geçerli olan durum ABD için de geçerlidir.

Bu nedenle Suriye’nin son 80 yılında Rusya ve ABD, İngiltere/Fransa’dan devraldığı bölgede, küresel Başat Güç olarak rol oynarken, Çin de ayılığını hatırlayan dev Panda’yı andırmaktadır.

1917 yılından itibaren İngiltere’nin desteğiyle kurulan İsrail (1948), Mezopotamya’nın verimli hilalinin ana gövdesini oluşturan Irak ve Suriye’nin üçe bölünmesini, 1986 yılında dış politikasının öncelikli hedefi yapmış ve bu hedefine çeyrek asırda ulaşmıştır.

İsrail ayrıca, Süveyş kanalını da by-pass edecek bir kanal projesi yürütmektedir.

 

Sonuç

Suriye, binlerce yıldan beri değişmeyen küresel hâkimiyetin başlangıç noktası olarak görülmektedir.

Bugün bu durum, küresel merkez olma iddiasında olan İsrail ve 21’inci yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapma iddiasında olan Türkiye arasında da görülmektedir.

Bu uğurda Bölgesellikten Küreselliğe evrilme aşamasında olan Türkiye 8 Aralık 2024 sabahında Emevi Camii’nde namaz kılarken aynı anda İsrail de Suriye’nin askeri noktalarını aralıksız vurmakta ve doğu-batı ve güney hattından etnik olarak parçalamaya çalışmaktadır.

Aynı şekilde her yıl yüzde on civarında büyüyüp petrole daha bağımlı hale gelen ve bunun yarısından fazlasını Ortadoğu’dan karşılayan Çin de, İkinci Büyük Oyuna dâhil olmuştur.

ABD başta olmak üzere Batı’nın desteğine sahip olan İsrail kısa vadede Suriye’yi istikrarsızlaştırma gücüne sahip olsa da Türkiye’ye karşı uzun vadede Suriye’ye hâkim olma gücü bulunmuyor.

Çünkü Gazze, Lübnan, Yemen, Sudan, Somali ve İdlib’den çıkıp Şam’ı kontrol eden yeni ruh, Gazze olaylarından sonra artık farklı bir cesette atıyor.

Mısır ve Anadolu’daki başarılı fetihlerine rağmen Suriye’yi alamadığı halde, Toroslar hattından, İran ve Hindistan’a geçen İskender, Erbil’den hocası Aristo’ya mektup yazar (M.Ö: 340).

Ben bu kadar büyük bölgeyi ve milletleri nasıl yöneteyim?

Elimdeki adamları idam mı edeyim?

Sürgün mü edeyim? Hapse mi atayım?

Aristo, öğrencisine şöyle cevap verir:

Eğer sen kralları sürgün etsen dışarda birleşip dönebilir ve senden intikam alırlar. Onları hapse atsan oradan bir gün çıkarlar ve yine intikam alırlar. Onları öldürsen çocukları ve halkı senden intikam alır. Sen en iyisi onları birbirine düşür ve azgın azınlığı da iktidar yap. (Başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’daki iktidarlar genellikle böyle olmuştur.)  

Bu formül maalesef başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da başarıyla uygulanmışsa da İskender’in İmparatorluğu ömrünü aşamamıştır.

Çok dinli ve kültürlü olan Ortadoğu’da kalıcı bir barış için, bölgede 400 yıl başarıyla uygulanan Pax-Ottoman sisteminin yeniden incelenmesine ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Aksine zayıf ve güçlü arasında yarım asırda bir el değiştiren bu coğrafya ’da kan ve gözyaşı eksik olmaz.

Suriye’deki barış süreci

Şeyhanlıoğlu: “Suriye’deki barış süreci, Türkiye liderliğindeki Arap ve Kürtlerin ortak tarihi zaferidir

iha.com.tr – Orijinal Yazı

Şeyhanlıoğlu: "Suriye’deki barış süreci, Türkiye liderliğindeki Arap ve Kürtlerin ortak tarihi zaferidir"

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Uygulama ve Araştırma Merkezleri Koordinatörü, Orta Doğu Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Suriye’de sağlanan barış sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Şeyhanlıoğlu, “Hem Türkiye’deki hem de Suriye’deki barışın arkasındaki en büyük gücün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliğindeki Türkiye’nin güçlü, kararlı, azimli ve sabırlı stratejisinin sonucu olduğunu” ifade etti.

“Türkiye, Suriye’nin tıpkı Kıbrıs gibi siyasi ve coğrafi garantörüdür”

Prof. Dr. Şeyhanlıoğlu, Türkiye’nin uzun süredir Suriye’nin toprak, nüfus, siyasi ve stratejik bütünlüğünü korumak için yoğun çaba sarf ettiğini vurguladı. Türkiye’nin kararlı duruşunun yanı sıra, ABD’nin Çin’le hesaplaşması, ekonomik sıkıntıları ve değişen dünya dengeleri nedeniyle, ABD’nin Şam yönetimiyle anlaşmak zorunda kaldığını belirtti. 8 Aralık 2024 sabahında başlayan Yeni Suriye’nin, 9 Mart 2025 akşamında imzalanan barış anlaşmasıyla, Suriye’nin siyasi ve coğrafi yapısını korumak açısından tarihi önemde olduğunu ve Suriye halkının tamamında bu barışa destek verildiğini vurguladı. Buna karşı olarak da İsrail’in Büyük İsrail için Davud Koridoru ve ABD’nin Bölünmüş Ortadoğu Projelerinin de henüz masada olduğuna dikkat çekti.

Şeyhanlıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve PKK’nın Suriye kolu DSG’nin Askeri Komutanı Mazlum Abdi arasında yapılan anlaşmayla; Bölünmüş Ortadoğu Projesi yerine Bereketli Hilal Birliği yönünde önemli bir adım atılmış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin önderliğinde başlayan, Öcalan’ın terör defterini kapatmasıyla devam Ortadoğu’daki barış sürecinde Kürtler, bu coğrafyanın bütünleştirici ve kavşak noktası olduğunu da gösterdiler. Suriye’nin 1950 Anayasası’na göre ülkenin asli unsuru olan Kürtler, Baas döneminde diğer Sünni Müslümanlar gibi Baas-Nusayri azınlığın korkunç baskısı altında kaldı. Kürtler, askerlik yaparlardı ancak memur olamazlardı. En fazla çiftçi, kaçakçı ya da orta halli bir esnaf olabilirlerdi. En az 300 bin Kürt, Türkiye’den geldiği gerekçesiyle maktimum, yani kimliksizlerdi. Muhaberat, Suriye halkının neredeyse tamamını Sadneya ve ona rahmet okutan Tedmur cezaevinde eritti. Hama şehrini 1982 yılında içindeki 50 000 kişiyle haritadan sildi. Bunun aynısını Kürt ve Türkmenlere de uyguladı. Ümit ediyoruz ve kuvvetle inanıyorum ki; “Önümüzdeki dönemde, Türkiye, Irak ve Suriye arasında; insan, mal, sermaye, hizmet ve teknolojinin, Avrupa Birliği Şengen Uygulaması gibi, serbest dolaşacağı ve Türkiye tarafındaki artan GAP suları, Irak petrolü ve Suriye’nin bakir Mezopotamya topraklarıyla birleşerek (Üç ülke arasında Su, Petrol ve Toprak Birliği) kurulacağı bir dönem olur. Ancak bu süreci bozmak için Batı Dünyası, terör ve suikastlar dahil her imkanı kullanacaktır. Buna karşı bu coğrafyada yaşayan halklar olarak asla birbirimizle çatışmamalı ve sorunlarımızı konuşarak halletmeliyiz. Kürtlerin altın dönemi Yavuz Sultan Selim ve İdrisi Bidlisi ittifakıyla başlayan süreçtir(1517-1917). Bundan günümüze kadar (1918) Orta Doğu’da sadece İsrail’in rahat ettiği bir dönem oldu”

“Ortadoğu’nun parçalanması sadece Batı’nın ileri karakolu İsrail’in çıkarına”

Bölgedeki jeopolitik dengelere de değinen Şeyhanlıoğlu, İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” hedefini Gazze ve Lübnan’daki bataklıklarda görüldüğü gibi gerçekleştirmekte zorlandığını ve ABD’nin de savaşın uzamasının, özellikle Çin ve milli çıkarlarına zarar verdiğini fark ettiğini belirtti. Bu nedenle Ukrayna’yı barış masasına çekme çabasına benzer şekilde Suriye’de de bir normalleşme sürecinin başlatıldığını ifade etti. Ancak bu konuda Tenef başta olmak üzere Irak ve Suriye’de kontrol üslerini elinde tuttuğuna” dikkat çekti.

“Suriye’nin normalleşmesi tarihi bir adımdır”

Barış sürecinin Türkiye için bir zafer olduğunu vurgulayan Şeyhanlıoğlu, “Ortadoğu’nun daima bölünmüş ve birbirleriyle kavgalı halde tutulmasının sadece Batılı güçlerin çıkarına olduğunu belirtti. Özellikle anlaşmanın dördüncü maddesinde yer alan “PYD’nin Suriye ordusuna entegre edilmesi” ifadesine dikkat çeken Şeyhanlıoğlu, bu durumun ileride sıkıntı olabileceğini ve bunun yerine Anayasal eşitlik ve İslam kardeşliği temelinde meclis ve doğrudan halk desteğiyle kurulacak bir başkanlık modeliyle Suriye’nin huzura kavuşabileceğini belirtti. Böylece, “Yönetimde istikrar ve temsilde adalet” sistemiyle, Kürtlerin İsraili mankurdu veya Batılı ülkelerin Türkiye ve Irak’a karşı terörize edilmelerinin devresi de kapanmış olur. Çünkü Batı Dünyası, Kürtlerin Selahaddini Eyyubi ve Kurtuluş savaşındaki, Osmanlı birliği çalışmalarından dolayı (Hamidiye Alayları gibi) Kürtleri hem terör hem de Batılı iktidarlar (Baas gibi) cezalandırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da toplantılarda Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan desteğini ve Kudüs’teki İsa El Hakkari Caddesi ve Medresesine” atıfta bulunmasının çok manidar olduğunu” vurguladı.

“Kürtler, Suriye’nin ve Orta Doğu’nun asli unsuru haline geldi”

Prof. Dr. Şeyhanlıoğlu, bu barış sürecinin Kürtler için de önemli bir dönüm noktası olduğunu belirterek, Kürtlerin artık Suriye’nin hukuki ve siyasi yapısında asli bir unsur haline geldiğini Türk, Kürt ve Arap halkları başta olmak üzere Dürzi, Ezidi ve Nusayriler için de önemli bir kazanım olduğunu belirterek, “Suriye’nin normalleşmesi açısından 9 Mart 2025 tarihi, 63 yıllık Baas iktidarının devrildiği, 14 yıllık iç savaşın bittiği 8 Aralık 2024 sabahı kadar Orta Doğu siyasi tarih açısından kritik bir dönüm noktası olmuştur” dedi.

Şeyhanlıoğlu: "Suriye’deki barış süreci, Türkiye liderliğindeki Arap ve Kürtlerin ortak tarihi zaferidir"

Şam-SDG anlaşması

Şam-SDG anlaşmasıyla kalıcı barış sağlandı mı? 8 maddede 11 ‘mayın’

 – Güncelleme: 

Şam-SDG anlaşmasıyla kalıcı barış sağlandı mı? 8 maddede 11 'mayın'

Gündem Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Suriye hükûmetinin, SDG ile anlaşması “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu akıllara getirdi. Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu “Yeni Suriye’nin kurulmasında 8 Aralık sabahı kadar önemli” dediği anlaşmadaki mayınlı noktalara dikkati çekti.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’yi de içinde barındıran Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) elebaşı Ferhat Abdi Şahin ile silahların bırakılması için el sıkıştı. Anlaşma ile Suriye’de yeni bir dönem başlarken Kütahya Dumlupınar Üniversitesinden Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu “Suriye’de kalıcı barış sağlandı mı?” sorusunun cevabını aradı. Prof. Dr. Şeyhanlıoğlu şunları kaydetti:

Şam-SDG anlaşmasıyla kalıcı barış sağlandı mı? 8 maddede 11 'mayın' - 1. Resim

“ARAP” KELİMESİ KALKACAK

Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrol ve 10.000 DEAŞ’lının kaldığı tahmin edilen hapishaneler, Yeni Suriye Ordusu ile ortak kontrol edilecek. Süreci takip eden ve kontrol eden ortak dört komisyon kurulacak. SDG ve Yeni Suriye Ordusu ortak istihbarat paylaşımı yapacak. Anlaşmanın garantörleri İngiltere, ABD, Almanya ve Fransa. Bu anlaşmayı Türkiye ve Katar da memnuniyetle karşıladı. Böylece, SDG Suriye toplumun en büyük etnik grubu (Yüzde 20 civarındaki Kürt’ü, toprakların yüzde 40’nı, su ile petrolün yüzde 90’ını ve 8 milyon civarında bir nüfusu kontrol ediyor) iki taraf arasında imzalanan anlaşma, 8 maddeden oluşuyor ve bunun içinde Suriye’nin genelinde çatışmaların durdurulması, SDG’nin Suriye savunma yapısına dâhil edilmesi ve bölgedeki bütün petrol ve gaz sahalarının Suriye yönetimi tarafından kontrol altına alınması yer alıyor.

Anlaşmanın bir diğer önemli maddesi, Kürt halkının Suriye Devleti içinde resmî bir toplum olarak kabul edilmesi ve bütün vatandaşlık haklarının garanti altına alınması oldu. Böylece dil ve kimlik problemi kalmayacak. Yeni anayasada Suriye Arap Cumhuriyeti değil de sadece Suriye Cumhuriyeti ifadesi olacak.

Şam-SDG anlaşmasıyla kalıcı barış sağlandı mı? 8 maddede 11 'mayın' - 2. Resim

ÇEKİL DENİLİR Mİ?

“Yeni Suriye’nin kurulmasında bu anlaşma 8 Aralık sabahı kadar tarihîdir” diyen Prof. Dr. Şeyhanlıoğlu, Türkiye’nin gölgesi altında yapılan mutabakatta mayınlı başlıklar bulunduğunu söyledi. Şeyhanlıoğlu, 8 maddelik anlaşmadaki 11 endişeyi şöyle sıraladı:

1. Yeni anayasanın yazılımı.
2. Petrol ve sınır kapılarının kontrolü.
3. David Koridoru ve BOP.
4. Türkiye’nin Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğüne yönelik kararlı baskısı.
5. Öcalan’ın barış çağrısı.
6. Dokuz aylık süre çok uzun ve sıkıntılar çıkabilir. (Cenevre görüşmeleri gibi…)
7. Ukrayna’yı satan ABD yönetimi, İran’ın güvenilmezliği ve İsrail’in Müslüman Kürt halkı tarafından kabul edilmemesi.
8. İsrail’in Suriye’ye saldırıları ve Netanyahu’nun, Dürzileri kışkırtması.
9. Bu anlaşmadan sonra Türkiye’ye de ‘Güvenli bölgelerden çekil’ denilir mi?
10. Afganistan’dan bile işgal silahlarını geri isteyen Trump, ABD silahlarını geri alır mı? Ya da bu silahlar, her gün İsrail tarafından kışlaları bombalanan Suriye’ye verilir mi?
11. SDG’nin içindeki Deyrizor ve Rakka’daki Tayy ve Şammar aşiretlerinin SDG’den her an kopuş gösterebilmeleri ve Afrin’nden buraya göçen halkın geri dönüş talepleri.
Unutulmasın ki, Dayton ve Irak Barışı, yönetemeyen ve Lübnan gibi bir devlet ortaya çıkardı. Bu anlaşmada bu risk bulunmaktadır.

 

Bölünmüş Ortadoğu Projesi

Bölünmüş Ortadoğu Projesi: Ahmed eş-Şara’nın Türkiye, Netanyahu’nun Amerika ziyareti

Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Independent Türkçe için yazdı